Şiddet, bir toplumun en derin yaralarından biri. Kadına, çocuğa ve hayvanlara yönelik şiddet, sadece bireysel bir sorun değil; toplumsal çürümenin en açık göstergesi. Türkiye’de son yıllarda artan şiddet olayları, her birimizi derinden sarsıyor. Ben de, bir kadın olarak, bu şiddetin yarattığı korku ve öfkeyle yaşıyorum. Kendimi, toplumun diğer savunmasız grupları olan çocuklar ve hayvanlarla aynı kaderi paylaşan bir mağdur olarak görüyorum. Her sabah yeni bir kadın cinayeti haberi, her akşam bir çocuğun ya da hayvanın şiddete maruz kaldığı görüntülerle dolu haberler karşısında daha da tedirgin hissediyorum. Bu tedirginlik, sadece kişisel bir korku değil, toplumsal bir travmanın bir parçası.
Kadına Yönelik Şiddet: Artık Sadece İstatistik Değil, Gerçek Bir Tehdit
Kadına yönelik şiddet, Türkiye’de artık günlük hayatın bir parçası haline geldi. Her yıl yüzlerce kadın, bir erkek tarafından öldürülüyor. 2022 ve 2023 yıllarında en az 665 kadın öldürüldü ve bu sayı sadece bilinenler. İstatistikler soğuk olabilir, ama bu sayıların ardında hayatı yarım kalmış kadınlar var; onların acıları, geride kalan ailelerinin yıkımı ve biz kadınların kolektif korkusu var.
Sokakta yalnız yürürken içimde beliren tedirginlik, bir tanıdığımın şiddete maruz kaldığını duyduğumda yaşadığım öfke, televizyonlarda izlediğim her kadının hikâyesinde kendimi bulmam artık sıradanlaştı. Bir kadının sırf özgürlüğünü istemesi, boşanmak istemesi ya da “hayır” demesi yüzünden hayatını kaybetmesi. Her birimiz bu şiddetin bir sonraki kurbanı olma ihtimaliyle yaşıyoruz. Bu, bir toplumun kadınlarına yaşattığı en büyük zulüm: sürekli bir korku içinde yaşama zorunluluğu.
Şiddetin boyutu sadece fiziksel değil. Psikolojik şiddet, ekonomik baskı ve sosyal izolasyon, kadınların özgüvenini ve bağımsızlıklarını ellerinden alıyor. Birçok kadın, fiziksel şiddet kadar zararlı olan bu görünmez şiddet biçimleriyle mücadele etmek zorunda. Ekonomik özgürlükten yoksun bırakılan kadınlar, kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olamadıklarında daha da güçsüz hale getiriliyor. Şiddetin boyutu bazen kadınların kendi haklarını aramakta zorlanmaları, toplumsal normlarla bastırılmaları ve sistemin zayıf yanlarıyla karşı karşıya kalmaları, bazen de sırf kendi arzularına göre yaşamak isterken ruhuna takılan kelepçe, yaşamına vurulan gölge ve tabular içinde boğulan bir nefes olduğunu gösteriyor.
Çocuklara Yönelik Şiddet: Bir Toplumun Geleceği Tehlikede
Kadına yönelik şiddetle beraber çocuklara yönelik şiddetin de aynı hızla arttığına tanıklık ediyoruz. Kadınların maruz kaldığı şiddetin tanıkları ve mağdurları çoğu zaman çocuklar oluyor. Şiddet dolu bir evde büyüyen çocuklar, hem fiziksel hem de psikolojik olarak ağır travmalar yaşıyor. Evdeki şiddetin en küçük tanıkları, bu travmayı ömür boyu taşımak zorunda kalıyor. Çocukların şiddet ortamında büyümesi, onların ilerleyen yıllarda hem bireysel hem de toplumsal ilişkilerini zedeliyor. Şiddeti normalleştiren bu döngü, toplumun geleceğini karartıyor.
Son yıllarda Türkiye’de çocuk istismarı vakaları ne yazık ki ciddi boyutlara ulaştı. Birçok çocuk, evde, okulda ya da sokakta fiziksel ya da duygusal şiddete maruz kalıyor. Sadece kayda geçen vakalarda bile çocuk istismarı davalarının yarısına yakınının sonuçlanmaması, adaletin ne kadar ağır işlediğinin bir göstergesi. İstismar edilen, şiddet gören çocuklar için adalet gecikiyor, belki de hiç gelmiyor. Çocukların, en savunmasız oldukları bu yaşlarda şiddetle tanışmaları karanlık bir geleceğe yol açıyor.
Çocuklar, bu dünyanın en masum varlıklarıyken, nasıl oluyor da şiddet bu kadar kolay onlara ulaşabiliyor? Nasıl oluyor da bir çocuğun çığlığı bu kadar duyulmaz hale gelebiliyor? Korkuyorum, çünkü bu çocuklar bizim geleceğimiz. Bir toplumun çocuklarına yaptıkları, o toplumun geleceğini belirler ve bu geleceğin şiddet dolu olduğunu görmek beni hem ürkütüyor hem de öfkelendiriyor.
Hayvanlara Yönelik Şiddet: Sessiz Mağdurlar
Kadına ve çocuğa yönelik şiddet kadar canımı yakan bir diğer konu ise hayvanlara yönelik şiddet. Hayvanlar, bu toplumun en savunmasız ve seslerini duyuramayan bireyleri. Son yıllarda, hayvanlara uygulanan vahşetle ilgili haberler artarak devam ediyor. Bir hayvanın sırf eğlence amacıyla ya da “güç gösterisi” yapmak için işkence görmesi, insanlığımızdan ne kadar uzaklaştığımızı gösteriyor.
Hayvanlara karşı işlenen suçlar, bir insanın vicdanının yok olduğunu ve empati duygusunun kaybolduğunu gözler önüne seriyor.
Hayvanlara karşı işlenen suçların hafif cezalarla geçiştirilmesi, bu şiddetin önlenememesine neden oluyor. Hayvan hakları yasası var, ama uygulanmıyor. Bu hayvanlar, yalnızca yaşam hakkı için değil, biz insanların da içindeki iyiliği hatırlaması için korunmalı. Medeniyet tam olarak buradan başlıyor aslında.
Korkularım ve Öfkem: Sessiz Kalmayı Reddeden Bir Kadın
Bir kadın olarak bu toplumda yaşamak, artık sürekli bir korku ve öfkeyle boğuşmak anlamına geliyor. Korkularım her geçen gün büyüyor. Her gün bir kadın öldürülüyor, her gün bir çocuk istismara uğruyor ve her gün bir hayvan işkence görüyor. Bu şiddetin ortasında yaşamak, insanın hem ruhunu hem de bedenini yıpratıyor. Bir kadının “hayır” deme hakkı yüzünden öldürüldüğünü görmek, bir annenin evladını koruyamaması ya da bir çocuğun güvensizlik içinde büyümesi, tüm bunlar beni öfkelendiriyor. Bu öfke, adaletsizliğe karşı duyduğum öfke; bu kadar korumasız bırakılmanın yarattığı çaresizliğe karşı duyduğum öfke.
Ama belki de en çok, bu şiddetin bir gün normalleşmesinden korkuyorum. Kadına yönelik şiddet o kadar yaygınlaştı ki, yeni bir cinayet haberi duyduğumuzda “yine mi?” demeye başladık. Bu kanıksama, korkularımızın ve öfkemizin körelmesine neden olabilir mi? Bu şiddetin bir noktada kaderimiz olduğunu kabullenmek, belki de en büyük tehlike. Biz kadınlar, çocuklar ve hayvanlar; bu şiddetin potansiyel kurbanlarıyız ve bu kabul edilemez.
Umut Var mı?
Bütün bu karanlık tabloya rağmen umudun tamamen yitirilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu şiddet döngüsünü kırmak için adımlar atılmalı ve toplum olarak topyekûn bir mücadeleye girişmeliyiz. 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesi ve çocuk ve hayvan haklarına yönelik kapsamlı düzenlemeler, bu şiddeti azaltmak için elzem. Toplumda merhamet ve adalet duygusunu yeniden inşa etmek zorundayız. Şiddeti önlemek için sadece ceza yasalarını değil, eğitim sistemimizi, medya politikalarımızı ve toplumsal bilinçlendirme kampanyalarını da seferber etmeliyiz.
Biz kadınlar olarak, bu şiddetin hiçbir türüne boyun eğmemeliyiz. Korkularımızı öfkeye, öfkemizi ise harekete geçme gücüne dönüştürmeliyiz. Çünkü bu şiddeti durdurmadıkça, toplum olarak hiçbirimiz güvende değiliz.
Sessiz Kalmak Yok
Artık sessiz kalma zamanı değil. Adalet sisteminin daha hızlı ve etkin işlemesi, toplumda farkındalığın artırılması ve her bireyin bu mücadelenin bir parçası olması gerekiyor. Şiddete karşı verilen bu mücadelede asla yalnız değiliz ve bu mücadeleyi kazanmak zorundayız. Çünkü sessiz kalırsak, bir sonraki kurban biz olabiliriz.
What do you think?
It is nice to know your opinion. Leave a comment.